1.GÜN : İzmir / İstanbul / Paris / Rouen / Honfleur / Le Havre
İzmir Adnan Menderes Havalimanı İç Hatlar terminalinde saat 03.30’da buluşma. Türk Hava Yolları’na ait TK 305 sefer sayılı uçuşu ile 05.05’de İstanbul’a hareket. Saat 06.10’da varış. İstanbul’dan Türk Hava Yolları’na ait TK 1825 sefer sayılı uçakla saat 07.40’da Paris'e hareket ve yerel saat ile 10:20’de Charles de Gaulle Havalimanı'na varış. Özel otobüsümüze transfer ve aracımız ile Normandiya bölgesinin başkenti Rouen’e hareket ediyoruz. Uzun yıllar Paris’ten sonra en büyük şehir olarak kabul edilen Rouen, geçmişte hem İngilizler hem de Fransızlar tarafından yönetilmiştir. Rouen’de yapacağımız şehir turunda; Notre Dame Katedrali, eski pazar yeri ve hal binaları, Jean D’Arc’ın yakıldığı meydan ve kilisesi, gözetleme kulesi ve Büyük Saat Kulesi göreceğimiz yerler arasında. İkinci durağımız, Normandiya bölgesinin tartışmasız en güzel şehirlerinden biri olan Honfleur’a hareket ediyoruz. Normandie Köprüsü yakınında bulunan Honfleur şehrini, tarihi limanı, tuz depoları, balıkçı evleri, Fransa’nı en büyük ahşap kilisesi Saint Catherina Katedrali’ni ve sanat galerileri ile bizi bekliyor. Normandiya çıkarmasının yapıldığı tarihi plajları gördükten sonra Trouville şehrini ve meşhur balık pazarını gezeceğiz. Normandiya bölgesinin merkezi kabul edilen Le Havre’ye geçiyor ve buradaki otelimize yerleşiyoruz. Konaklama otelimizde.
2.GÜN Le Havre – Deauville –Trouville Sur Mer – Le Havre
Otelde alacağımız kahvaltının ardından, 19. yüzyıldan itibaren empresyonistlerin resimleri ile meşhur ettiği bölgenin en güzel iki sahil kasabasını ziyaret edeceğiz. İlk durağımız Fransız hanımefendilerinin uzun eteklerini kirtletmeden sahil boyunca gezebilmeleri için yapılmış ahşap yollu plajları, gazinoları ile ünlü olan, Fransız sinemacıların filmlerinde doğal plato olarak kullandıkları Deauville kasabası olacak. Ardından yine aynı dokuya sahip bir diğer kasaba Trouville Sur Mer’i ziyaret edeceğiz. Turlarımızın bitiminde Le Havre’deki otelimize dönüyoruz. Konaklama otelimizde.
3.GÜN Le Havre – Arromanches Les Bain – Mont Saint Michel – St. Malo
Kahvaltı. Odalarımızı boşaltıyor ve Normandiya çıkartmasının yapıldığı sahillere doğru yola çıkıyoruz. Normandiya sahillerinde, 1944 yılında Müttefikler tarafından gerçekleştirilen Normandiya çıkartmasının en önemli savaş alanlarını keşfedeceksiniz. Önce İngilizler tarafından Normandiya çıkarmasının ilk başlatıldığı yer olan Arromanches’e hareket. Arromanches’de suni çıkartma limanını ve Çıkartma Müzesi’ni gezdikden sonra, meşhur ve acıklı Omaha Beach ve St. Laurent Amerikan askeri mezarlığı ziyaretleri ve savaş müzesini ziyaret ettikten sonra kayalık bir ada üzerine kurulmuş olan ve 8. yüzyıldan beri Fransa’nın en önemli hac merkezlerinden biri olan Saint Mont Michel’i gideceğiz. Burası; Manche ilinde kayalık küçük bir adacık ve ibadet yeri olup turumuzun en farklı bölgelerinden biridir…Çevre uzunluğu 900 m'yi bulan, daire biçimli ve granit oluşumlu Mont Saint-Michel, 88 m yüksekliğe ulaşır. Geniş bir kıyı diliyle çevrilidir. Denizin çok yükseldiği zamanlarda ise ada görünümünü alır. Adacığın tepesindeki eski manastır çok uzaktan da görülebilir. Mont-Saint-Michel bir hac merkezi durumuna gelmiştir. Fransa’nın Normandiya kıyılarında yer alan Saint Michel’in uzaktan görüntüsü rüya şehre hoş geldiniz der gibi. Denizin ortasındaki bu minik kale içi yerleşimin kilise çan kulesi, kayalığın en tepesinde göğe doğru uzanıyor. Saint Michel, Couesnon nehrinin ağzındaki bir kayalığa inşa edilmiş ve tamamı kesme taştan yapılmış binalardan oluşuyor. Binalar kayalığın üst kısmına doğru sıralanırken en üst sırayı kilise almış. Oldukça yüksek tavanlı inşa edilen yapıya bir de çan kulesi eklenince ortaya heybetli bir görüntü çıkmış. Kale hem ibadet merkezi hem de askeri mimari yapılar için örnek teşkil eder. Fransız Devrimi zamanında Saint Michel bir sure hapishane olarak kullanıldıktan sonra 1874 yılından itibaren bir halka açılmış. Burası aynı zamanda med cezir hareketlerini en iyi izleyebileceğimiz nokta. Manastırın eteklerinde yer alan köyde serbest zamanınız olacak. Daha sonra surları ve şatosu ile ortaçağ kent görünümünü tamamen korumuş olan St. Malo’ya hareket ediyoruz. St. Mola şehir turumuzu yapıyor ve otelimize yerleşiyoruz. Konaklama otelimizde.
4.GÜN : St. Malo - Angers – Azay Le Rideau – Villandry – Amboise - Blois
Otelde alacağımız kahvaltının ardından odalarımızı boşaltıyor ve Loire Vadisi’ndeki görkemli şatoları keşfetmeye başlıyoruz. İlk durağımız Rönesans şatolarının en güzel örneklerinden biri olan Azay Le Rideau Şatosu olacak. İtalyan stilinden ilham alarak yapılmış bu güzel şatoyu gezdikten sonra bahçeleri ile Fransa’da ekol haline gelmiş olan Villandry Şatosu’nu ziyaret edeceğiz. Bir sonraki durağımız ise Amboise’de yer alan Amboise Şatosu. Leonardo da Vinci, hayatının son yıllarını Kral I.Francois’in isteği ile burada geçirmiştir. Ölümünden sonra da Amboise Şatosu’nun şapeline gömülmüş. Bugünkü son şato ziyaretimizin ardından Loire Nehri'nin kenarında bulunan Blois’e hareket ve otelimize yerleşme. Konaklama otelimizde.
5.GÜN Blois – Chenonceau – Chambord – Blois
Loire Vadisi, yemyeşil ormanlar içindeki büyüleyici Fransız şatolarının merkezine gidiyoruz. Etkileyici mimarisi ile Şato Chenonceau. Cher nehrinin üzerinde bulunan ve eski bir değirmenin üzerine inşa edilen şato köprü tarih boyunca pek çok Fransa kralına ve kraliçesine ev sahipliği yapmıştır. Loire bölgesinin en büyüleyicisi olan şato, I.Francois döneminde nehrin kıyısında bir kale iken , II.Henry ile kaderi değişir. Henry kaleyi metresi Diane de Poitiers’e armağan eder ve Poitlers kaleyi şato haline getirerek karşı kıyıya uzanan bir köprü ile birleştirir. De Poitiers 12 yıl burada yaşar. 1559 yılında Henry’nin ölümü üzerine Kraliçe Catherine de Medici burayı ele geçirir ve güzelliği ile ünlü Diane de Politiers’i buradan uzaklaştırır. Adeta bir Rönesans şaheseri olan bu görkemli şatoyu ziyaret ediyoruz. İkinci şatomuz, Fransız mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan ve Blois kontları tarafından av köşkü olarak Rönesans tarzında inşa edilen ve daha sonra Kral I.Francoise döneminde genişletilen, Loire vadisinin en büyük şatosu Chambord Şatosu'na doğru yol alıyoruz. Leonardo Da Vinci'nin planlarını çizdiği bu muhteşem şatonun 440 odası var. Kuleleri, burçları ile ortaçağ dönemini, locaları, terasları ve merdivenleri ile İtalyan Rönesans dönemi mimarisini yansıtan muhteşem şatoda, kale burcu olan “donjon”un ortasında Leonardo da Vinci’nin tasarladığı iki sarmal olarak inşa edilen çifte merdiveni göreceksiniz...Bir mühendislik harikası olan bu merdivenin bir sarmalından yukarı çıkan kişiler, diğer merdiveni kullanan kişiler ile hiçbir şekilde karşılaşmamakta. Benzersiz mimarisi ile uzun süre bu şatoyu unutamayacaksınız. Blois’teki otelimize dönüyoruz. Konaklama otelimizde.
6.GÜN Blois – Giverny ( Claude Monet’in Bahçeleri ) – Paris
Kahvaltı sonrası Blois’den ayrılıyoruz. Empresyonizm akımının öncülerinden Claude Monet, bir zamanlar küçücük bir köy olan Giverny’i bir tren yolculuğu sırasında pencereden bakarken keşfetmiş. Hemen bir ev kiralayıp, büyük ailesiyle köye yerleşmiş. O kadar sevmiş ki, oturduğu evi satın almış. 43 yıl burada yaşamış. Giverny’i üne ilk kavuşturan Monet’dir. Evi, bahçesi ve Giverny Köyü yıllarcea Monet’nin ilham perisi olmuştur. Bir süre sonra diğer ressamlar da buraya akın etmeye başlamışlar. Seine Vadisi’nin ışığı onları pervaneler gibi kendine çekmiş. Monet’nin şimdi bir müze olan evi ve bahçesi sayesinde her yıl 500 binden fazla turist çekiyor köy. Normandiya’nın bu yöresinin size sunduğu başka şeyler de var: Göz kamaştıran şatolar, değirmenler, muhteşem bahçeler, sanat galerileri…Monet’nin keşfettiği yıllarda köyde o zamanlar 300 kadar çiftçi-köylü yaşıyormuş. Günümüzde resim gibi bahçeleri olan şık bakımlı villalar, büyük paralara satılıyor. İlk durağımız Montes La Jolie. Kent merkezi dışındaki semtlerin de imar denetimi altında olduğunu, 30 katlı bina yapılmadığını ve biri uzun diğeri kısa yapıların yan yana dizilmediğini seyrederek gidiyorsunuz. Uygunsuz renklerde boyanmış veya hiç boyasız bina görmeniz zaten imkansız. Bahçe içindeki evlerde, 4-5 katlı apartmanlarda kimse “özgür” mimar ya da yapsatçı olamıyor. Bu güneşli ülkede çatılar güneş panelleri, depolar ve ıvır zıvırla görsel kirliliğe maruz kalmamış. Masalsı kenti gezdikten sonra Paris’e hareket. Paris şehrinin vazgeçilmez turistik mekanlarından derlediğimiz kültürel içerikli bu turumuza devam ediyoruz. Dümdüz bir ova üzerine kurulmuş görkemli Paris şehrinde güney yönünde ufka her baktığınızda bütün ihtişamıyla karşınıza çıkan, geceleri ışık şovlarıyla sizleri selamlayan şehrin sembolü, sanatçılara ilham kaynağı dünyaca ünlü Eiffel Kulesi'nden panoramik olarak görebilirsiniz. Sehri yukarıdan seyretmenin zevkine vardıktan sonra, yapımı 170 sene sürmüş, 19. yüzyıl’dan beri Victor Hugo’nun romanıyla ünlenmiş, dünyanın en popüler katedrali Notre Dame’ı gezerken gotik mimarinin özelliklerini tanımaya, karanlık ortaçağ tarihini keşfetmeye ne dersiniz. Serbest zaman. Geceleme otelimizde.
7.GÜN : Paris – İstanbul - İzmir
Kahvaltı sonrası, Paris’te gönlünüzce bir gün sizi bekliyor…Paris’in ara sokaklarında kaybolabilir, müzeleri ziyaret edebilir veya Paris’in ünlü mağazalarından dilediğinizce alış veriş yapabilirsiniz. Rehberinizin belirleyeceği saatte otel lobisinde buluşuyor ve havalimanına transfer oluyoruz. Check-in, pasaport ve gümrük işlemlerinden sonra Türk Havayolları’na ait TK 1828 nolu sefer ile 18:15’de İstanbul’a hareket. Yerel saat ile 22:50’de varış. İzmir’e hareket ve turumuzun sonu.